Millet Adında Bir Mabûd!
Güncelleme tarihi: 23 Eki 2020

Tuz ruhundan, çamaşır suyundan, kezzap buharından neredeyse KOAH olmuş, temizlik hastası kadınların, kendilerine azıcık ihtar ve ikaz edecek olanlara, tecessüs merakından egzoftalmili gözlerini belerte belerte, “Bu evde namaz kılınıyo namaz! Temizlik de mi yapmayalım?” diyerek, bu cinnetli vaziyete, nankörane bir karşılık görmüş bir fedakârlık, bir ibadet, vacipten yukarı farzdan aşağı kutsal bir vazife fistanı biçmesi gibi, MİLLET adında bir mabûd, menhus bir hayalet gibi üzerimizde dolaşarak, kullarından türlü örf adet, gelenek, itikad, hatta hurafelere, dini mübin-i İslam’ın mühim bir rüknüymüşcesine hürmet ve itaat beklemektedir!
Bu “millet mabudu”nun kullarının en büyük derdi, “Milletin ne diyeceğidir! Durur durur, kendilerine hep şu soruları sorarlar:
“Millet, ne der?”
“Millet ne düşünür?”
“Aman millete rezil olmayalım” endişesi, “Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ” buyuran bir Rabbin insanlara teklif ettiği İslam gibi hayatın ta içinde yaşanabilir bir dinin müntesiplerine hayatı dar etmektedir.
Elbette örfün, geleneklerin, yerleşik kültürün hayatın gündelik akışı içinde yok sayılamayacak ve çoğu zaman sahip de çıkılacak bir yeri vardır.
Mesela, şer’an bir kimsenin bornoz yahut setri avrete kâfi bir peştemal ile cuma namazına gitmesinde hiçbir sakınca olmadığı halde, kimse böyle bir şeye teşebbüs dahi etmez! Ancak herkesin de şunu kabûl etmesi gerekir ki, Allah’ın kanunlarının insanların kanunlarının üzerinde olduğuna iman etmiş olmamızın bir anlamı olsun:
Ama mecburiyetten ama bir tür cünunluktan ama hikmetini bilmediğimiz bir sebepten, bir kimse cuma namazına bu vaziyette gelecek olsa, onu, Allah’ın kanunlarının apaçık hüküm ferma olduğu bir mekandan kovamazsınız ve ayıplayamazsınız! Çünkü aslolan, milletin ne dediği değil, Allah’ın ne emrettiğidir!
İşinize gelse de, gelmese de…