Merak Ettiğin Melekler

“Hamd bütünüyle o Allah’a aittir ki, gökleri ve yeri yoktan yaratmış,
melekleri de ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapmıştır.
O, yarattığı şeyi dilediği gibi arttırır. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter.”
– Fâtır Sûresi, 1. ayet
BİR BALIK için hayat, suyun altıdır. Suyun üstü ise ölmek demektir... Eğer bir balık ile konuşabilme imkânımız olsaydı; onu suyun üstünde olup biten pek çok şeye; mesela gökyüzünde uçan; uçarken de şarkılar söyleyen bir takım canlıların olduğuna inandırmak, kimbilir ne kadar zor olurdu...
– Kuşlar var, gökyüzünde uçarlar!
– Suyun üstünde mi yani!?
– Suyun üstü ne demek? Gökyüzünde, dağların tepelerin bile üstünde?
– Olmaz canım öyle şey?
– Niye olmasın?
– Suyun dışına çıkınca ölürsün?
– Bir balıksan evet ama, ya balık değilsen? Ya bambaşka bir canlı olarak yaratmışsa Allah seni...
Sence Allah, sadece suyun altında yaşayabilen canlılar mı yaratabiliyor?
Solungaçtan başka nefes alıp vermeye yarayan bir organ, puldan başka bir deri, yüzgeçten başka bir kol yaratamaz mı Allah?
Allah’ın yarattığı bütün canlılar yüzmek zorunda mı? İçlerinde uçanı, kaçanı, sürüneni, yaratıldığı günden beri, durduğu yerde duranı olamaz mı?
Senin gibi denizler okyanuslar dolusu balığı ve türlü acayip mahlûkatı suyun altında nefes alıp yaşayacak şekilde yaratan Allah, suyun üstünde de nefes alıp, rahatça yaşayacak canlılar yoktan varedemez mi yani?
– Ben bir balığım! Rabbime hamd eder, yer içer gezerim... Bugüne kadar denizler altında öyle acayip canlılar gördüm ki, saysam bitiremem, söylesem anlatamam.. Ve bütün bu gördüklerimden sonra anladım ki benim Rabbim, yaratmanın her türlüsünü bilir...
– Aferin! Bak şimdi ne doğru bir söz söyledin. Sen ne akıllı bir balıkmışsın meğer!
– Hayalim ya, belki ondandır!
– Belki de..!
“O yaratmanın her türlüsünü bilir”
Biz şimdi bu hayali balığı doğduğu günden beri yaşayıp durduğu mercan kayalıklarına geri gönderelim ve kendi aramızda sohbetimize devam edelim, insan insana...
Ağaçlar, otlar, çiçekler, yosunlar, mantarlar, böcekler, süngerler, yumuşakçalar, sürüngenler, kabuklular, kabuksuzlar, amfibiler, etoburlar, otoburlar, omurgalılar, omurgasızlar, kuşlar, balıklar, primatlar... Nedir bütün bunlar?
Allah’ın yoktan yaratıp yeryüzünü şenlendirdiği canlı türlerinden şöyle ilk aklıma gelenler, daha da çok var...
Üstelik bu her bir tür, sayısız farklı canlıyı barındıran şenlikli bir başka âlem...
Böcekler, kakalaklardan sineklere kadar bir milyon farklı canlıyı içine alan bir mahşer yeri mesela... Üstelik sadece kelebeklerin, kendi içinde de binlerce farklı çeşidi var...
Karıncalar, türlü türlü...
Ağaçlar, boy boy...
Meyveler, tat tat...
Çiçekler, renk renk...
Kimi tatlı, kimi acı, kimi zehirli, kimi şifalı...
Mis gibi kokanı da var, mide bulandıranı da...
Minnacık fareciklerden fillere, antiloplardan insanlara kadar sayısız üyesi bulunuyor omurgalıların...
Denizanalarından sümüklüböceklere kadar, bir başka garip dünya, omurgasızlar...
Balıklar, sayılamayacak kadar çok.. Balinalar, köpekbalıkları, ringa, sazan ve yunuslar...
Kurbağalar bile kırkbin millet...
Yılanlar, birbirinden korkunç...
Kediler, birbirinden sevimli...
Kuşlar, tüy tüy, ses ses...
Kimi yüzer bu canlıların, kimi uçar...
Kimi sürünür yerlerde, kimi çok hızlı koşar..
Kimi kutuplarda mutlu, kimi çöllerde...
Kimi su altında, kimi su üstünde...
Kimi dağlarda yaşar, kimi mağaralarda...
Kimi ot yer, kimi et yer, kimi de birbirini...
Arının midesinde bal, akrebin iğnesinde zehir pişer...
İçlerinde anadan doğma kör de var, bin metreden tarla faresini gören de...
Bazısı duvar gibi sağır, bazısı karıncanın ayak seslerini duyar...
Ve bütün bu manzaralar bir araya geldiğinde, yeryüzünün denizlerinde, ormanlarında, dağlarında ve göklerinde, yani hayatın bulunduğu her yerde kocaman bir ayet okunur:
“...O, yaratmanın her türlüsünü bilir.” (Yasin Sûresi, 36. ayet )
İşte şu küçücük yeryüzünü, hayatın böyle akla hayale sığışmayacak kadar çok çeşidi i