top of page

İlk Namaz



Siz şimdi benim o gün de ne yapıp edip Mehmet abiyi atlattığımı düşünüyorsunuz değil mi? Haklısınız! Yani böyle düşünmekte haklısınız!

Ama hayır! Atlatmadım.

Yalan yok bir ara aklımdan öyle bir fikir gelip geçmedi değil. Ama ben o gün namaza gittim; öğle namazıydı.

Bir ara, sessizlikte, safların arasından, arkamda bir yerlerde tanıdığım bir ses, neredeyse herkesin duyacağı bir şekilde, “Ya Rabbi şükür!” diye inledi...

Dönüp arkama bakamadım ama bu buğulu, isli puslu ve ıslak sesin sahibi kimdi dersiniz?

Elbette babam, Abidin Mülayim’di.

Bu, çok garip ama beş vakte beş daha katarak namazlarını kılan Mülayim ailesinin on yaşına geldiği halde, bir türlü namaza yanaşmayan biricik oğulları İsmail Mülayim’in kıldığı ilk namazdı.

Ben o gün namaza başladım ve bir daha da hiç bırakmadım.

Okulda kıldım, evde kıldım, sınır boylarında askerlik yaptığım karakol koğuşlarında kıldım.

Gece devriyelerine çıktığım vakitlerde, ay ışığı altında yaprakları gümüşten bir taç gibi parıldayan görkemli zeytin ağaçlarının altında kıldım.

Mayın tarlalarının dibinde, uzaktan çakal ulumalarıyla ürperdiğim pusu noktalarında kıldım.

Yağmur altında kıldım, kar üstünde kıldım, taş üstünde kıldım.

Tenha bir plajın şezlonglarında kıldım.

Toros Ekspresi ile, bozkırdan geçerken, tren kompartmanlarında kıldım.

Yerden binlerce metre yukarıda, bir Boeing 737’nin koltuğunda kıldım.

Kahire de, ahşap direkleri altında Amr b. As’ın etrafına toplanan halka, Peygamber Efendimiz’in (asm) hadislerini ders verdiği Afrika’nın ilk büyük camisinde kıldım.

İsfehan’da, çinili bir mabedde kıldım.

Muhteşem Süleymaniye’de, görkemli ama sakin Sultanahmet’te, yüzyıllardır eskimeyen Yeni Cami’de, Fatih’te ve Eyüp’te kıldım.

Ayasofya’da henüz kılamadım!

Küçük Üryanizâde Mescidi’nde, hani neredeyse boğazın serin sularına koydum alnımı...

Cihangir’de, hüzünlü tenhalığı ile oturmuş boğazı seyreden eski bir mescitte, Üsküdar’da vapurdan inen herkese “Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz” diye kucak açan güzeller güzeli Mihrimah Sultan’da kıldım.

Adapazarı’nda hem soylu, hem herkes ile dost Orhan Cami’de...

Yepisyeni kundura, türlü türlü baharat, ve ıslama köfte kokan minnacık Orta Cami’de kıldım.

Kastamonu’da, serin gölgelikli, asil sadelikli Nasrullah Cami’nde kıldım.

Yağmurlu bir akşam vaktiydi, Bursa’da, “Çinilerine Kur’an sesi sinmiş” Ulu Camii’de kıldım.

Çamlıhemşin’de, işgüzar bir imamın içini renk renk boyadığı, Yavuz Han zamanından kalma, ahşap köy camisinde kıldım.

Venedik’te, kılacak yer bulamayınca, yüzlerce yıllık tarihi bir kilisede kıldım.

Medine’de, Ammar’ın, Mus’ab b. Umeyr’in, Abdurrahman b. Avf’ın, Talha’nın, Yasir’in, Hureyre’nin, Enes’in, Selman’ın, Hanzala’nın, Huzeyfe’nin, Muaz’ın, Zeyd’in, Katade’nin ve bütün öteki yıldızların.. Allah’ın Elçisi’nin (asm) arkasında, omuz omuza namaza durduğu Sevgili Peygamberimiz’in (asm) mescidinde, yeryüzündeki “Cennet Bahçesi”nde kıldım.

Nihayet, dünyanın hangi ülkesinde olurlarsa olsunlar, müminlerin namaz kılarken yüzlerini sevgiyle, hasretle döndükleri Kâbe’nin dizi dibinde kıldım.

Namazı çok sevdim!

Kalkamadığım sabah vakitleri hariç, başladığım günden beri de hiç aksatmadım...

Eğer, senenin dört mevsimi küflü kaşar, sucuk ve son kullanma tarihinden bir hayli vakit geçmiş püsküüt kokan mahalle bakkalının; gazete, haftalık dergi ve çizgi roman satılan tezgahından aldığım, Ten Ten, Tommiks veya Mandırake maceralarını tenhalık bi köşede on beş dakikada okuduktan sonra, “Hasta kardeşim bunu beğenmedi, şundan istiyor” diye bakkalı kandırmak için çalıştırdığım kafamı, azıcık da namaza niyaza çalıştırsa idim; kimsenin söylemesine ihtiyaç kalmadan başlardım namaza...

Neyse efendim, ben lafı yine pek bi uzattım. Aslında maksadım size sadece namaza başlama hikâyemi anlatmaktı.

Fakat ne yapayım, o yaz, acayip bir yazdı!

Çok başkaydı ve unutulmazdı...

Ve hatıralar, delik bir cebe doldurulmuş cam misketlerin, şıkır tıkır paçalardan aşağıya dökülüp, taş avlulara dağılıp saçılması gibi, ortalığa saçılıverdi, toparlayamadım...

...

...


İSMAİL, HAL VE GİDİŞAT: ZAYIF kitabından alınmıştır.