İbn Tufeyl ile Akıl Adasında Bir Başına

Birazdan okuyacaklarınız, İbn Tufeyl’in, Hayy bin Yakzan kitabını yazmadan önce aklından ve kalbinden geçenlere dair kurgusal bir hikâyedir. Onu böyle bir eser yazmaya götüren yolculuk acaba nasıl başlamıştı? Yolculuk süresince aklından neler geçmiş olabilirdi?
İşte bu kitapta hayalimizi, aklımızı ve kalbimizi yanımıza alarak İbn Tufeyl’in düşüncelerinin ayak izlerini bulmaya çalıştık. Elbette bu hayali bir yolculuk ama kim gerçek olamayacağını söyleyebilir ki...
BİR ZAMANLAR GIRNATA, geceleri zeytinyağı kandilleri ile aydınlatılırdı. Şehrin, tepelerden aşağılara doğru uzanan daracık sokakları vardı. Eğer yaratılmasaydı hiçbirimizin; “Orada serin şavkı ile parıldayıp duran semavî bir cisim olsaydı da uyuyanların uykularını bölmeden usul usul ağaçların, uzak tepelerin, evlerin, el-Hamra’nın arkasından yükselip karanlığı aydınlatsaydı ne güzel olurdu!” diyemeyeceği, hatta bunu hayaline bile getiremeyeceği Ay’ın ışığı altında, erimiş gümüş ırmaklar gibi parıldayan sokaklar çoğu zaman portakal çiçeği kokardı.
Cerrah, filozof, astronom ve bir miktar da şair Ebu Bekr Muhammed bin Abdülmelik bin Muhammed bin Muhammed bin Tufeyl el-Kaysî el-Mağribî el-Vadî Aşrî el-İşbîlî el-Kurtubî el-Endelusî–endişe etmeyin, bundan sonra kendisinden sadece İbn Tufeyl olarak bahsedeceğim–Ay’a baktı. Ve onu, aranan bir cevap kadar güzel gördü.
İçinden, bu portakal çiçeği kokulu mehtaplı geceye bir şiir bırakmak arzusu geldiyse de, “Şimdi şiirin sırası değil!” dedi. “Bugün yaşadıklarım, beynimin orta yerinde, içi ateş karıncaları ile dolu bir küpün ağzını açtı sanki...”
İbn Tufeyl, ilginç bir adamdı ve aklına düşürdüğü sorular için Allah’a hamd ederdi. Bunun için kendince geçerli sebepleri vardı.
“Bu sorular olmasaydı eğer düşünmeyecektim. Kendimi hiç yormayacak, gecenin bu saatinde uyuyacak ve kim bilir hangi hülyalı rüyaların peşinde beyhude yorulacaktım,” dedi.
Sorular iyiydi! Ve onlar birer dua idi. “Cevap istiyorum! Bilmek, öğrenmek istiyorum!” duasıydı sorular. Ve bütün samimi dualar gibi bütün samimi sorulara da er ya da geç bir karşılık verilir, insan görkemli cevaplara ulaştırılırdı.
Bilgiye, hikmete, aydınlığa giden yollara, hep bir soru ile çıkılırdı. Sorulardan korkmamalı, onları bir engel olarak görüp etraflarından dolanmaya, yahut üzerlerinden atlamaya kalkmamalıydı...
Sorular insanların akıllarına, cevapların olduğu yerden gelirdi. İnsan, yaman bir tilki avcısının iz sürmesi gibi sabırla sorularının peşinden gitmeli, yakaladığında da o tilkinin kuyruğunu asla bırakmamalıydı.
Kullarının sırtına taşıyamayacağı hiçbir yük yüklemeyen Allah, akıllarına da cevabını bulamayacağı, bulduğunda da anlamayacağı bir soru getirmezdi.
Herkes sorusunu sorabildiği bir cevabı anlayabilirdi. Eğer aklında bir soru varsa, orada cevap için de bir yer var demekti.
Elbette bu, her şeyin çok kolay olacağı anlamına gelmiyordu. Cevap, merak ve emek isterdi. Yoksa kimse onun kıymetini bilemezdi.
İbn Tufeyl bir kez daha Ay’a baktı. Onu, gerçekten de gecenin koyu lacivert kadifeden karanlığı içinde aranan bir cevap kadar güzel gördü...
•••
ÇOCUKLAR İÇİN DÜŞÜNCE YOLCULUKLARI dizisinin ilk kitabı İBN TUFEYL İLE AKIL ADASINDA BİR BAŞINA'dan alınmıştır..