top of page

Hippiler Neden Başaramadı?

ÖĞLEYE DOĞRU odamdan çıktım. Açlıktan midesi guruldarken, yiyecek kokusu almış bir sırtlan gibi usul usul aşağıya indim. Filozof mutfaktaydı. Keyfi yerinde görünüyordu. Neydi bilemedim; bir şarkı mırıldanıyordu. Ocağın üzerinde fokurdayan tencerelerden, şimendifer bacası gibi tüten leziz kokulu buharlar, her yanını sarmıştı.

–Ne pişiriyorsun Filozof? Hani yemek yapmama özgürlüğünü kullanacaktın?

–Yemek yapma özgürlüğümü kullanmayı tercih ettim!

–Bence sen, bana kıyamadın.

Güldü. O böyle gülünce ben sabahki buz dağlarının çoktan erimiş olduğunu anladım. Aslında Filozof’u öfkeden deliye döndüren şey, herhangi bir konuda ondan farklı düşünüyor olmam değildi. Düşünme zahmetine bile katlanmıyor oluşumdu... O, benim için her zaman, hayatımı ilgilendiren konularda özgürce dile getirebileceğim düşüncelerimin ve cesaretle savunabileceğim fikirlerimin olmasını isterdi...

–Sen bana, “Düşünmeme özgürlüğümü kullanmak istiyorum” dedim diye kızdın değil mi?

–Sence düşünmemek bir özgürlük mü peki?

–Kafan rahat olur. Kuşlar gibi özgür olursun.

–Kuşlar ne gibi özgür peki?

–Kanatları var Filozof. İstedikleri yere uçuyorlar. Herkes kuşların özgür olduğunu bilir.

–Kanatları var evet. Uçabiliyorlar... Ama istedikleri yere değil; uçmaları gereken yere!

–Yine de uçmak özgürlük demektir.

–Hippiler de öyle düşünüyorlardı. Tabii kanatları olmadığı için uçmanın başka yollarını bulmaları gerekti!

–Hippiler mi? Haaa! Onları biliyorum ben! Çiçek Çocuklar değil mi? Yoksa sen bir zamanlar hippi miydin? Neden bana daha önce bir hippi olduğunu söylemedin Filozof? Gitar da çalabiliyor musun peki?

Filozof, geçmişi hakkında çok ketumdu. Onu saatlerce hatta günlerce soluksuz dinleyeceğimi bilir ama hak ettiğimi ve bunun bana bir faydası olacağını düşünmediği sürece, hiçbir hatırasını benimle paylaşmazdı. “Gevezelik, hatıraların hatırını incitir” der ve dinlemeye hazır olduğum zamanı beklerdi. Sanırım bazı hatıralar için o zaman hiç gelmedi...

–Hiçbir zaman hippi olmadım. Heves ettim belki ama coğrafyamız o zamanlar, çocukların böyle tuhaf çiçekler açabileceği bir iklime sahip değildi. Çok sert, anlamsız derecede acımasız bambaşka rüzgârlar estiriliyordu buralarda...Ama bak, böyle söyledim diye de hippi olmanın matah bir şey olduğunu zannetmeyesin sakın! Fakat, yine de Çaylak... Neyse...

–Neyse ne?

–Bazen düşünüyorum ve “Onun bunun gazına gelip sokaklarda birbirimizin gözünü oymaya çalışacağımıza, gitar çalıp şarkı söyleseydik daha iyi olmaz mıydı?” diyorum...

–Peki şey... Hippiler uçmanın başka yollarını buldular dedin ya... Nasıl yani? Toplu halde yamaç paraşütü falan mı yapıyorlardı?

Filozof bu söylediğime kahkahalarla güldü. Neden güldüğünü ilk başta anlamadım tabii. Ama sabah onu sinirden deli eden biri olarak, öğle vakti bu kadar güldürebildiğim için kendimle gurur duyuyordum.

–Bu kadar gülünecek ne söyledim ki ben?

–Yamaç paraşütünden falan bahsetmediğimi nasıl oldu da anlayamadın?

–Neden bahsediyordun anlat o zaman.

–Çorba karıştırırken mi anlatayım?

–Ben acıktım zaten...

–Geç otur sofraya, geç.

–Kralsın.

–Değilim.

–Kraliçesin o zaman.

–O da değilim.

–Ne olur benim özel kraliçem olsan?

–Ben monarşi sevmiyorum çocuğum. Hem senin özel filozofun olmam neyine yetmiyor?

–Aman iyi.

–Yemek yerken şununla oynamasan...

–Hippiler hakkında araştırma yapıyorum.

–Yemek yerken yapmasan...

–Joan Baez diye bi şarkıcı varmış. Biliyor musun sen onu Filozof?

Why don’t you have wings to fly with,

Like the swallow so proud and free?

Dona, dona, dona, dona do...

–Vaaaaaay!

–Sıyır şu tabağını güzelce!

–Hippiler, dünyayı herkes için daha güzel ve daha yaşanabilir bir yere çevirebilmek gibi son derece haklı sebepleri olan gençlerdi Çaylak. Mesela, 1960’ların Amerikasında, ülkenin hâlâ en büyük sorunu ırkçılıktı. Ama siyahî hippiler ile beyaz hippiler, üzerinde, tek ihtiyacımız aşk yazan tişörtler giyerek hep birlikte, omuz omuza şarkılar söyleyebiliyorlardı.

–Malcolm X de bir hippi miydi?

–Hayır hayır. Malcolm hippi falan değildi. Ancak hippilerin ırkçılık karşıtı tutumlarını takdir ediyor olmalıydı. Çünkü bazı beyaz hippiler, bazı zencilerden daha çok zenciydi!

–O zamanlarda yaşasaydım ben de kesin hippi olurdum.

–Çabuk karar verdin, daha konunun başındayız.

–Irkçılıktan nefret ediyorum!

–Hippiler, insanoğlunun en büyük baş belalarından biri olan nükleer silahlara da karşıydı.

–Hippi olmak için bir sebep daha!

–Yine o tarihlerde Amerika, Vietnam’da ortalığı yangın yerine çeviriyor ve gençleri sokaklardan toplayıp savaşa gönderiyordu. Hippiler tutuklanıp hapse giriyorlar fakat yine de Vietnam’a savaşmaya gitmiyorlardı. Çünkü bu âdil olmayan bir savaştı.

–Ülken savaştayken, bu savaşın âdil olmadığını söylemek ve savaşa karşı çıkmak cesaret isteyen bir iş değil mi Filozof?

–Ülkeni korumak için en ön cepheye gönüllü yazılmak kadar cesaret isteyen bir iş hem de!

–Sevdim ben bu hippileri.

–Tüketim çılgınlığına karşıydılar. Doğanın talan edilmesine de karşıydılar.

Tek kullanımlık ürünleri kullanmazlardı. Geri dönüşüm, tâ o zamanlarda bile hippiler için bir hayat felsefesiydi. Zengin semtlerdeki çöpleri karıştırır ve işe yarar ne bulurlarsa alır kullanırlardı.

–Peki sokakta kim hippi, kim değil belli oluyor muydu? Böyle bi bakışta falan...

–Gerçek bir hippiyi sıradan insanlardan hemen ayırt edebilirdin. Erkekler saç ve sakallarını uzatıyordu. Hepsi rengarenk giysiler giyiyorlardı. Nehru ceketler, yakalarında Gucci Mucci yazmayan markasız göz alıcı ama gösterişsiz gömlekler, salkım saçak etekler, İspanyol paça pantolonlar en sevdikleri giysilerdi. Renkli bandanalar takarlardı. Boyunlarında el yapımı tuhaf kolyeler ve sevgi tesbihleri olurdu...

–Üzerinde at nalı gibi markası yazan şeyler giymeyi ben de sevmiyorum Filozof ama hippiler bu işi biraz abartmamış mı sence?

–Kendilerini böyle ifade ediyorlardı.

–Bitti mi peki? Bu kadar mı hippilerin olayı?

–Hippilerin en belirgin özelliği şiddete asla başvurmuyor olmalarıydı. Sık sık yaptıkları gösteriler ve yürüyüşler güvenlik güçleri tarafından engellenirdi. Ama onlar, kendilerine doğrultulan silahların namlularına çiçek sokmak ve askerlerin üzerine çiçek atmakla yetinirlerdi. Çünkü flower power, herkesi yenebilirdi!

–Eee... Neden öyle olmadı peki Filozof?

–Ne, neden olmadı?

–Amerika neden hippilerin istediği gibi bir yer olmadı? Çiçek gücü neden herkesi yenemedi? Hippiler, neden başaramadı?

–Başaramadılar çünkü işler onların düşündüğü gibi yürümedi.

–Hippiler ne düşünüyorlardı ki?

–Özgürlük istiyorlardı; özgürlük de sorumluluk istiyordu. Ve hippiler, bu sorumluluktan uçarak(!) kurtulabileceklerini düşünüyorlardı.

–Lafı döndürdün dolaştırdın yine aynı yere getirdin Filozof. Özgürlük eşittir sorumluluktur! Anladım. Bak gerçekten anladım.

–Bu laf, buralara kadar gelsin diye açılmadı mı zaten Çaylak?

–Neyse... Sonra... Sonra neler oldu?

–Sonra beklenmedik bir şey olmadı aslında... Bir şeyler baştan beri yanlış gidiyordu zaten.

–Hippiler nereye uçtular Filozof? Onu soruyorum ben!

–Ay’a! Devlet hepsini toplayıp bir rokete doldurdu ve Ay’a uçurdu. Yol boyunca da onlara, Frank Sinatra’dan Fly me to the moon adlı şarkıyı dinletti ceza olarak!

–Cahil gençlerle dalga geçmemelisin Filozof.

–Şu çayımı tazele de gel hadi.

–“Ben Hippi değildim hiçbir zaman da olmadım...” diyorsun ama eğer Amerika’da yaşasaydın, sen de kesin bir hippi olurdun!

–Bilemem... Belki de... Elbette ben hippilerin savunduğu pek çok şeyi savundum. Hâlâ daha savunuyorum. Ama bu beni bir hippi yapmaz. Ayrıca ırkçılıktan nefret etmem ya da yaratılıştan ilahî bir hediye olarak insana verilmiş özgürlüklere herkesin, en başta da onu korumakla görevli devletin saygılı olmasını istemem veya yaşlı zeytin ağaçlarını sevmem için hippi olmam gerekmiyor.

–Filozof.

–Efendim?

–Ne oldu bu hippilere?

–Onların pek çoğu zeki gençlerdi Çaylak. Sahip oldukları konforu inandıkları şeyler uğruna terk edebilecek kadar da cesurdular.

Toplumun dayatmalarına, en başta kendi devletlerinin adaletsiz buyruklarına barışçıl yollarla da olsa isyan etmek, bir karşı duruş sergilemek, bu insan öğüten devasa dişliye çomak sokmak cesaret isteyen bir işti.

Görünüşlerine bakarak onları küçümsemek, komik bulmak hatta iğrenmek mümkündü belki ama savundukları şeyler o kadar insanîydi ve insanlığın bunlara o kadar ihtiyacı vardı ki, kısa bir süre içinde kendi ülkelerinde hatta bütün dünyada sayısız taraftar bulabilirlerdi. Büyük insan kalabalıklarını ayağa kaldırmaları bile mümkün olabilirdi.

–Ama öyle olmadı...

–Aslında bütün bütün başarısız oldukları söylenemez. Vietnam savaşı konusunda ayakta uyutulan Amerikalıları uyandırdılar. Her ne kadar siyah oğlanlar beyaz kızlarla, beyaz kızlar siyah oğlanlarla özgürce, rahat rahat takılıyor diye kökünün kazınamayacağını düşünemedilerse de, ırkçılık konusunda da, oldukça etkili bir farkındalığa sebep oldukları muhakkak...

Fakat işler pek kısa bir zaman içinde bambaşka şekle büründü. Her türlü dayatmaya özgürlük adına direnen hippilerin, birbirlerine farkında bile olmadan dayattıkları özgürlük anlayışında, insan ırkının yaratılışına uygun olmayan çok ciddi sorunlar vardı.

Özgürlük; okulu bırakmak, eğitimi terk etmek, çalışmamak, devasa müzik festivallerinde günlerce çamurun batağın içinde kır hayvanları gibi yatıp yuvarlanmak, hiçbir sorumluluk almadan, hormonlarının götürdüğü yere gitmek değildi.

Ve hippiler, yola çıkarken dert edindikleri o ciddi sorunlara hiç yakışmayan, başkalarına zerre faydası dokunmayacak, kimsenin çocuklarına örnek gösteremeyeceği bir hayatı tercih ettiler...

Ama insanın aklı, yerinde durduğu sürece sahibinin özgürlük adı altında böyle sorumsuzca yaşamasına asla izin vermezdi. Çünkü akıl hem geçmişle alâkadardı, hem de geleceğe dair kaygılar taşırdı.

Hippilerin yaşamak istediği o sınırsız özgürlüğü elde edebilmenin tek bir yolu vardı.

–Neydi o?

–Akıldan kurtulmak! Çünkü o yerinde durduğu sürece, insanı huzursuz edecek, var oluşunu sorgulayıp, bir anlam bulmaya zorlayacaktı. Ona geçmişini muhasebe ettirip sık sık gözden geçirtecek, geleceğine dair kaygılarını önüne serecek ve yaptığı tercihleri, vicdanının sorgulamasına açacaktı.

Hiçbir sağlıklı akıl sahibi, kendini bundan kurtarıp, bir hayvan gibi dertsiz ve tasasız yaşayamazdı.

Bana göre Çaylak, burası ipin koptuğu yerdi. Hippiler, kendilerine Don’t Worry, Be Happy demenin ve akıllarını başlarından uçurmanın en kestirme yolunda, sonlarının nasıl bir yere varacağını hiç düşünmeden koyun sürüleri gibi yürümeye başladılar. Ve gırtlaklarına kadar uyuşturucunun her türlüsü ile dolu korkunç bir uçuruma düştüler. Tarihin en heyecan verici gençlik hareketlerinden biri, kısa sürede bir keşler topluluğuna dönüştü.

–Uçmanın bir yolunu buldular derken bunu mu kastediyordun sen? O yüzden mi ben “Toplu halde yamaç paraşütü mü yapıyorlardı?” deyince güldün o kadar?

–Özgürlüğün kanatları ile uçtuklarını sanıyorlardı ama gerçekte yaptıkları o kanatları uyuşturmak, sonra da koparıp atmaktı...

Neredeyse her gün piyasaya yeni bir uyuşturucu çıkıyor ve hippiler ellerine geçen her şeyi kullanıyorlardı.

Bazı ilaç şirketleri bu durumu fırsata çevirmekte gecikmedi ve piyasayı o yıllarda reçetesiz satılabilen haplarla doldurdu.

–Yasak değil miydi? Amerikan devleti bu işe engel olmuyor muydu? Neden olmuyordu?

–Devletin, hippilerden kurtulmak için buna göz yumduğunu hatta satıcılara alan açtığını söyleyenler var Çaylak, bilemiyorum...

Durum her geçen gün daha da kötüye gidiyordu. 60’lı yılların sonlarına doğru Çiçek Çocuklar bir bir solmaya başladı. Dünya tarihinin en iyi gitaristlerinden biri Jimi Hendrix henüz 27 yaşında aşırı dozdan öldü. Başka sarsıcı ölümler de oldu.

Hippiler, herkes için özgür bir dünyanın hayallerini kurarlarken, bu dünyada esir olunabilecek en berbat şeyin kölesi oldular. Uyuşturucunun ve birtakım kimyasal maddelerin etkisi ile kendilerini, üstelik sadece kendi bedenlerini kısa bir süreliğine özgür hissetmeyi, gerçekten özgür olmaya ve özgürlük adına saygıdeğer bir çaba göstermeye tercih ettiler.

İşte böyle Çaylak...

Böyle böyle hippiler kendilerini bitirdiler. Geride, o günlerde ayık kalmayı başarabilenlerin hatırlayabildikleri bazı renkli hatıralar ve bir türlü cevap veremedikleri şu soru kaldı: “Neden kendimize bunu yaptık?”

–Vay be! Hikâyeye bak...

–Çay kaldı mı?


•••


ÇAYLAK İLE FİLOZOF 6, ÖZGÜRLÜK KADERİMİZDİR'den...

73 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page