Bidest-ü Bîpa Hattat Mehmet Efendi
Güncelleme tarihi: 27 Nis 2020

BİR İNSANIN hattat olabilmesi için en çok neye ihtiyacı vardır sizce?
“Ellere” mi, dediniz?
Yok canımın içleri yanlışsınız! Ama dert etmeyiniz. Bidest-ü Bîpa Hattat Mehmet Efendi’yi tanımadan önce, bende böyle bir soruya sizler gibi cevap verirdim; ancak şimdi fikrim değişti.
İnsanın hattat olabilmesi için önce Allah’a ihtiyacı vardır. İnsanı yaratıp, ona kalem ile yazı yazmasını öğreten Allah’a..
Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki, insanoğlu, Allah ona öğretmedikçe, ne kalem tutabilirdi, ne de yazı yazabilirdi…
Öyleyse önce Allah’tan istemeliydi. Çünkü Allah “Ol!” dedikten sonra “ol”mayacak iş yoktu…
Allah “Ol!” dedikten sonra, elsiz bir böcek, ipek gibi en âlâ kumaşı dokur; zehirli bir sinek, bal gibi tatlı bir çorbayı pişirirdi…
Bidest-ü Bîpa (elsiz ayaksız demektir) Mehmet Efendi’nin, isminden de anlaşılacağı gibi elleri ve ayakları yoktu.
Doğuştan mı yoktu, yoksa sonradan Allah’ın takdiri bir kaza oldu da mı yok oldu, bilmiyorum.
Tarihe, Elsiz-Ayaksız Hattat namı ile kaydı düşülen Mehmet Efendi, Sultan IV. Mehmet (1648-1687) zamanında yaşamıştı.
Bileklerinden itibaren elleri, topuklarından itibaren de ayakları bulunmayan Mehmet Efendi aslen Bolulu idi.
Yazı öğrenmek aşkı ile Bolu’dan İstanbul’a göç eyledi.
Bu yolculuğu, şöyle bir hayalinize getiriniz lütfen...
– Yolculuk nereye evladım?
– İstanbul’a baba..
– Nereden icap etti?
– Hattatlık öğreneceğim!
– Fesuphanallaaah! Senin aklın da mı noksan nedir?
– Niye öyle dedin baba?
– Hadi ayaklar neyse de, ellerin de yok be evladım! Nasıl hattatlık öğreneceksin?
– Bunca eli ayağı olanların hepsi hattat olamadığına göre, bu iş elde ayakta değil elbet!
Bidest-ü Bîpa Mehmet Efendi, İstanbul’a geldiğinde, soluğu zamanın meşhur hattatlarından Suyolcuzade Mustafa Eyûbî’nin meclisinde aldı. Mecliste pek çok Hüsn-ü Hat (Güzel Yazı) talebesi vardı.
Her biri kamış kalemler ellerinde, diz çökmüş çalışır dururlardı.
Odayı, kamış kalemlerin bir takım hassas insanlara iç gıcıklığı veren cızırtısı kaplamıştı.
Bidest-ü Bîpa için, acaba dünyada bundan daha güzel bir şarkı var mıydı?
Yoktu!
Üstad Suyolcuzade, bir köşecikten, çalışan talebeleri “Ah! Ah!” ederek seyreden bu gence pek bir acıdı.
– Senin adın nedir?
– Mehmet’tir. Fakat Bidest-ü Bîpa Mehmet derler. Sebebi, gördüğünüz gibi…
– Allah’tan gelen her şey güzeldir. Kula isyan değil sabır yakışır.
–Haşa! Ömrüm boyunca Rabbime bu elsizlik ayaksızlık mevzuunda zerre kadar isyanım yoktur efendim.
– Aferin! Yazı çalışan talebelere öyle içli içli bakışın bana çok dokundu. Sen yazıya sevdalanmışsın, yanlış mı?.
– Doğrudur efendim…
– Öyleyse sıva kolları.. Sana bu elsiz halinle nasıl kalem tutacağını, nasıl yazı yazacağını öğretmenin bir çaresine bakacağız...
Gayret benden, çalışmak senden, netice Allah’tan.. Haydi Bismillah!
“Rabbi yessir vela tuassir Rabbi temmim bil hayr”
(Hat derslerini başlayan talebeler çalışmaya, “Kolaylat Rabbim, güç olmasın. Tamamlat Rabbim hayırlısı ile…” anlamındaki bu duayı yazmak ile başlarlar.)
Ve böylece, Suyolcuzade Mustafa Eyûbî Efendi, görünüşte hiç olmayacak bir işe kalkıştı; bu elsiz ayaksız genç adama hat dersleri vermeye başladı.
Kimse onun yazıyı öğrenebileceğine ihtimal vermiyordu.
Fakat Mehmet Efendi, öyle bir azim ile öyle bir gayret ile öyle bir samimiyet ile çalıştı ki, Allah ona kısa bir süre içinde kalem tutmayı ve yazı yazmayı nasip etti.
Bir zaman sonra, Bidest-ü Bîpa Mehmet Efendi namı ile, devrin hattatlarından biri oldu.
Kulaktan kulağa yayılan şöhreti gele gele Sultan IV. Mehmet’in devletli kulaklarına kadar geldi.
Sultan, bu acayip hattatı merak edip huzuruna çağırdı. Hattat Mehmet Efendi, Sultan’ın huzurunda pek güzel bir satır yazı yazarak, herkesi hayretler içinde bıraktı. Sonra da, önceden yazmış olduğu yazıları çıkarıp Sultan’a gösterdi.
Padişah, bu ibret veren gayret ve azminden dolayı Elsiz-Ayaksız Mehmet Efendi’yi sultanlara yakışır bir şekilde tebrik etti.
Kendisine, ömrü boyunca devlet hazinesinden maaş bağlattı.
Bilmem bu kıssadan bir hisse çıkarıp ortaya koymanın lüzumu var mıdır? Bence yoktur!
Çünkü, zaman zaman “Benden şu olmaz, bu olmaz diyerek” hayırlı işlerden elini çekenler ve hatta hiç gayret etmeyenler; Bidest-ü Bîpa Hattat Mehmet Efendi’nin hikâyesinden, sanırım lazım gelen dersi ve hisseyi zaten çıkarmışlardır…