"Beni Soracak Olursan..."

Birbirimize gerçek mektuplar gönderdiğimiz zamanlardan kalma bu üç kelime, o sahici mektupların en samimi satır başlarında, bütün mahcubiyeti ile olanca bıçkınlığına rağmen, an gelir, düğmeleri göğsünün ortasına kadar sökülmüş sinesini yumrukluya yumruklaya ağlayabilen bir delikanlı, yahut bir şiirin mısralarına masmavi gözyaşları bırakabilen hassas ruhlu bir hanımefendi gibi durur, çekindiğinden söyleyemese de, biz onun, “Elbette sormayabilirsin kuzum. Merak da etmeyebilirsin. Yani kendini buna mecbur bilme, olur mu? Hani edersen, soracak olursan…” dediğini bilerek okurduk o satırları.
Şunca senelik yazarım. Ama iyi ama kötü onlarca kitap, binlerce sayfa yazdım. Bu kadar kalpten, bu kadar samimi, bu kadar alçak gönüllü, bu kadar az kelime ile bu kadar çok mânâyı sırtında taşıyan, bu kadar hisli, bu kadar derin, bu kadar insanî bir cümle daha yazamadım.
“Beni soracak, olursan...”
•••
HÜZÜNLÜ TEBESSÜMLER 2'den