Benden Ne Olur, Ne Olmaz?

BU PARLAK FİKİR kime aitti bilmiyordum. Aslında o kadar parlak bir fikir olduğunu da düşünmüyordum. Fakat aşı olmak dahil, dersi kaynatacak her türlü faaliyete açık birisi olarak, o gün, Matematik sınavı ve öteki sıkıcı şeylerden beni kurtaran yüzlerce soruluk, “Bakalım ileride ne olacak senden?” testine nasıl giriştiğimi anlatamam size...
Sade ben değil, bütün sınıf, sonunu pek düşünmeden bu tuhaf testin abuk sorularına cevap yetiştirmenin telaşına düşmüştük...
İçimizden kimsenin aklına, “Size ne benim ileride ne olacağımdan?” demek gelmemişti.
“Hiç karıştırmayalım aga sürpriz olsun!” demek de öyle.
Hoş, bildiği en pedagojik yöntem “Çaharım ağzına ha!” olan bir müdür muavinin karşısına çıkıp bunu söylemek için, hatırı sayılır miktarda cesaret olmalıydı adamda. Oysa minimini liseliler olarak, hiçbirimizde o cesaretin zerresi yoktu.
Günün birinde Ay’a gideceğine kesin gözü ile bakılan Fizik, Kimya ve Matematik dahisi Işıl Kaşalot ve hem bir ezik hem de bir zavallı olarak benim, 10 üzerinden 1 bile alamadığım sınavlardan 10’u, 9,5’tan aldı diye ciğerlerini parçalaya parçalaya ağlayan öteki kurdelalı kızlar takımı ise, zaten dünden meraklıydı parlak geleceklerinden iyi haberler getirecek böyle erişkin genç kız anketlerine...
Tam ikibuçuk ay boyunca “Bakalım ileride ne olacak senden?” testinin sonucunun gelmesini beklediler. Ben ve benim gibi olanların çoktan unutup gittiği bir gün, kafasının sağ tarafından aşağıya doğru uzattığı yirmibeş santimlik saçını, üst tarafındaki açık araziye biriyantin ve limon suyu yardımı ile ustaca yapıştıran ve rüzgârlı havalar hariç öteki havalarda havasından yanına yaklaşılamayan Yüksek Müdür Muavini Nejati Tatak tarafından test sonuçları ellerimize tutuşturulduğunda, eh ister istemez hepimizin kalpleri gübarak gübarak atmaya başladı.
Işıl Kaşalot ve ekibi, daha önce hiç görmediğimiz bir hırs ve hışımla zarfları parçalayıp, sonuç kâğıtlarını okuduklarında, elbette bekledikleri cevabı almış olmanın verdiği derin tatmin edilmişliğe yakışan bir sırıtışla ayağa fırlayıp, bu kutlu mutlu haberi ulusumuzla paylaşmak için saliseleri bile ziyan edemeyecek kadar heyecanlı idiler.
“Öğretmenim! Bana kimyagerlik çıktı öğretmenim!”
İleride Nobel alacak genç bir kimyagerin, “hiç unutamadığı” Matematik öğretmeni olma hayali ile kara tahtanın önünde ayılıp bayılan Muazzez Hanım, aslında yazlık ama serin havalarda da “pekala” giyilebilen koyu lacivert etek döpiyesinin ön cebine tıkıştırdığı ipek görünümlü naylon mendilini, artistik bir el kol hareketi ile çekip çıkardı. Ve öğretmen kısmısına eyeliner gitmeyeceği için, fuşyaya çalan bir boya kalemi ile kirpik diplerinde kalınca bir çizikten ibaret göz makyajını bozmamaya titizlik göstererek, aslında hiç akmayan yaşlarını, günün anlam ve ehemmiyetine binaen, on numara tiyatral bir performans ile şöyle bir siliverdi.
– Öğretmenim öğretmenim! Bana da makina mühendisliği çıktı!
– Ahhh! Beni ağlattınız çocuklar!
– Öğretmenim öğretmenim bana doktorluk çıktı, cerrah çıktı!
– Yavrummmm!
– Sana ne çıktı değişik?
– Banaaaa?
– Sana ya? Birazdan sözlüye kaldıracağım seni!
– Hımk!!
Peki ya bana ne çıkmıştı dersiniz?
Pek bir hevessizce zarfı yırtıp açtığımda, içindeki pusulada neredeyse şöyle yazıyordu:
“Senden bi halt olmaz koçum!”
Sınıftaki herkese iyi kötü bir şeyler çıkmıştı oysa!
Kimine avukat, kimine tüccar, kimine veterinerlik, kimine askerlik, kimine öğretmenlik...
“Bakalım ileride ne olacak senden?” testi, her biri etli beyaz lahana sarması kadar iri parmaklarını sokmadığı kavga hır gür kalmamış Hayrettin Bozaran’a bile, “Senden iyi cerrah olur!” demişti.
Oysa Hayrettin’in cerrah olması mümkün müydü? O parmaklarla apandisit ameliyatına girse, hastanın böbreğini çekip çıkarmaz mıydı ağzından? Elbette çıkarırdı. Ama bana hiç bir şey çıkmamıştı!
– Hiç bir şey! Boş çıktı bana!
– Ay neden hiç şaşırmadım acaba?
Matematik öğretmeni Muazzez Hanım, mendilini aynı artistik el kol hareketi ile döpiyesinin ön cebine tıkıştırırken, zil çaldı.
Derin bir oh çektim mi? Evet ama sadece on beş dakikalığına. Çünkü o gün Matematik, arka arkaya iki dersti!
Koca sınıfta benimle beraber pusulasında “Senden bi cacık olmaz, hıyar!” yazan başka kimse var mıydı, şimdi pek hatırlamıyorum.
Ancak teneffüste etrafımı saran Kaşalot ve beyaz kurdela çetesinin tacizlerini çok iyi hatırlıyorum.
– Sana ne çıktı bakayım, bakayım keğıdına!
– Bana bir şey çıkmadı dedim ya! Henüz netleşmemiş durumum.
– Ayyy yazık!
– Niye yazık!
– Bir şey olamayacaksın ileride!
– Yazar olacam ben! Burda yazarlık yok ya, o yüzden çıkmadı bana!
– Püfffrükhışşşş!
– Ne gülüyosunuz be öyle çirkin çirkin!
•••
Özkan Öze'nin TARIK USLU ismi ile kaleme ÇARP YOKSA BEN ÇARPARIM kitabından alınmıştır.