Allah Hem her Yerde, Hem Hiçbir Yerde!

KUMKURDU’NUN en sevdiğim bölümlerinden biri Zakkarina’nın bütün gün hiçbir şey yapmamaya karar verdiği ama bunun son derece sıkıcı ve bir o kadar da beter bir iş olduğunu keşfettiği bölümdü.
Bütün bir günü hiçbir şey yapmadan geçirmeye çabalayan Zakkarina, günün sonunda boş boş oturmanın çalışıp çabalamaktan çok daha zor olduğunu öğrendi.
Eğer Kumkurdu’nu ben yazmış olsaydım, Zakkarina’ya bunun aynı zamanda mümkün olmadığını da bir güzel öğretirdim. Yani değil bütün gün, birkaç dakika bile hiçbir şey yapmadan geçirmenin asla mümkün olmadığını…
Ne demek mi istiyorum? Çok özel bir şey değil; hepimizin bildiği fakat pek azımızın üzerinde düşündüğü bir şeyi söylüyorum.
– Zakkarina na’ber! Na’bıyosun?
– Hiiiiç!
– Hiç mi?
– Hiç! Evet hiç! Karar verdim bugün hiçbir şey yapmayacağım ben!
– A hahaha! Hiçbir şey yapmıyorsan bile şaka yapıyor olmalısın!
– O niye?
– Bir insan hiçbir şey yapabilir mi? Mümkün mü böyle bir şey?
– Niye mümkün olmasın?
– Çünkü bir insan asla ama asla ama asla hiç bir şey yapamaz!
– Neden?
– Çünkü, hiçbir şey yapmak aslında hiç bir şey yapmamaktır. Ve insan için hiçbir şey yapmamak mümkün değildir.
– Ama ben burada böyle oturuyorum sabahtan beri yemin billah hiçbir şey yapmıyorum.
– Bak kendi ağzınla söylüyorsun “sabahtan beri oturuyorum” diyorsun. Demek ki hiçbir şey yapmıyor değilsin! Oturuyorsun!
– Ha!
– Oturuyorsun, nefes alıyorsun, sağa sola bakıyorsun, oradan buradan gelen sesleri işitiyorsun, neler neler düşünüyorsun...
Kim bilir bütün bu süre içinde kaç kere göz kırptın, yutkundun, oranı buranı kaşıdın. Sakın bir daha “hiçbir şey yapmıyorum” deme! Bu imkânsız bir şeydir çünkü!
– Bir kumkurdu için bu kadar akıl sana çok değil mi?
– Çok ama ne yapacaksın, başa gelen çekilir!
Faydalı ya da faydasız, gerekli ya da gereksiz, bilerek ya da bilmeyerek, insan mutlaka bir şey yapmalıdır. Çünkü “Hiçbir şey yapmamak” mümkün değildir. Ama insanların dünyasında bundan çok çok çok daha mümkün olmayan bir şey daha vardır: “Hiçbir yerde olmamak!”
– Alo yavrum!
– Alo anne!
– Oğlum neredesin sen kaç saattir?
– Hiçbir yerde!
– Üstüme iyilik sağlık! Evladım insan hiç, hiçbir yerde olur mu?
– Olmaz mı?
– Olmaz! Çabuk eve gel! Ben sana o hiçbir yerin kaç bucak olduğunu bi göstereyim de gör!
– Ya anne ya!
İnsan için nasıl ki “hiçbir şey yapmamak” mümkün değilse, “hiçbir yerde olmamak” da mümkün değildir; çünkü insan, her zaman “bir şey yapmak” zorunda olduğu gibi “bir yerde” olmak zorundadır!
– Sen şimdi neredesin mesela? Evde misin?
– Ne? Ne işin var senin orda!
Ben şu an evdeyim. Dün gece de evdeydim. Ama rüyamda kendimi Titikaka Gölü’nün kıyısında Samanyolu’nu seyrederken gördüm. Biliyorsun yeryüzünde Samanyolu Galaksisi’ni yani uzaydaki evimizi seyredebileceğin en güzel yerlerden birisi, Titikaka Gölü’dür.
Uyandığımda aklıma ilk gelen şey, hiçbir yerde olmamanın benim için ne kadar imkânsız bir şey olduğu idi. Rüyalarımda bile bir yerlerde olmak zorundaydım çünkü.
Hiçbir yerde olmamayı rüyamda bile göremiyordum senin anlayacağın… Belki bazen nerede olduğumu tam olarak kestiremediğim çok acayip rüyalar görüyordum ama mutlaka bir yerlerde oluyordum.
Sadece rüyalarda değil, hayal kurarken bile bir yerlerde olmak zorundaydım! Hiçbir yerde olmadığım bir hayal kuramıyordum zihnimde.
Hiçbir yerde olmamak nasıl bir şey bilmiyordum. Çünkü hep bir yerde olmak zorundaydım. Gerçek hayatta, rüyada ve hatta hayallerimde bile; benim için “hiçbir yer” diye bir yer yoktu.
İşte bu yüzden “Her şey bir yerlerde peki o zaman Allah nerede?” gibi bir soru aklıma geldiğinde, geceleyin, karanlık ormanda gözlerine ışık tutulmuş tavşanlar gibi olduğum yerde kalakalıyorum!
– Madem her şey bir yerlerde olmak zorunda o zaman Allah nerede?
– Dur! Dur! Dur bi dakika! Sanırım konuya çok yanlış bir noktadan bakıyorsun!
– Nedenmiş?
– Evet her şey bir yerlerde olmak zorundadır. Ama Allah bir yerlerde olmak zorunda değildir. Çünkü O Allah’tır ve bizim yer dediğimiz her yeri yaratandır!
– Bunu benim aklım almaz!
– Şu notlarına bakılırsa aklının almadığı daha pek çok şey var gibi!
– Özellikle de trigonometri!
Akıl almaz şeyler
Sana “Yer neresidir?” diye tuhaf bir soru sorsam elbette bana bir soru ile cevap verirsin.
“Neyin yeri?”
Çünkü yerin neresi olduğu, “neyin yeri” olduğuna göre değişir.
Mesela, çikolata kaplı hindistancevizi toplarının yerini merak ediyorsan sana bir cevap vermeden önce, “Keşke bu soruyu on beş dakika önce sorsaydın” derdim.
Çünkü on beş dakika önce buzdolabındaydılar. Oysa şimdi midemdeler. Ama kereviz salatasını soruyorsan, o şu pahalı plastik kaplardan birinin içinde, kap ise buzdolabının en üst rafında. Üzerinde, “Acıktığında bunu ye! Sakın gece yarısından sonra tatlılara dadanma!” yazılı bir not olacaktı!
Kereviz salatası için yer, gereğinden fazla pahalı plastik bir kap. Ancak kabın kendisi de bir yerde olmak zorunda! Onun yeri ise buzdolabı. Buzdolabının yeri ise mutfak. Mutfağın yeri, koridorun sonu…